TV İZLEYELİM

iframe src="http://www.30minutelunchbreak.com/gadgets/livetvint.html?channel=Sky News&?auto=Yes" border="0" frameborder ="0" scrolling="no" width="270" height="270" marginwidth="0">

16 Ekim 2009 Cuma

İTÜ için Yüzde 30 İNGİLİZCE ÖĞRETİMİN ANLAMI ÜZERİNE

Güngör EVREN (Prof.Dr. 62 İnş)



Bilim adamları yabancı dille öğretimi önermek yerine, Türkçe'yi bilim dili olarak güçlendirme sorumluluğunun gereğini yerine getirmek durumundadırlar. Kaldı ki, bilim etiği açısından bilimcinin, öncelikle kendi toplumuna sorumluluğu gereği bilim üretme yanında, toplumun bilime yakınlaşmasını sağlamak üzere dili geliştirmek, dilin anlatım olanaklarını güçlendirmek, dili işleyerek düşünsel gelişimin canlanmasına katkı sağlamak gibi önemli bir görevi bulunmaktadır.


Senatomuz 7 Aralık 1996 tarihinde yapılan 227. toplantısında önü­müzdeki öğretim yılından itiba­ren lisans öğretiminin yüzde 30 ora­nında İngilizce olmasını kararlaştır­mış bulunmaktadır.
Bu vazıda Senatomuzun bu kararı
üzerindeki görüşlerimi dile getirmek istiyorum. Çünkü öğretim diline iliş­kin bu kararın İTÜ için yaşamsal bir .önem taşıdığına inanıyorum.
Karar alınmış bir konuyu günde­me getirmenin yararsız olduğu kanı­sında değilim. Görüşlerin karar aşa­masından önce belirtilebilmesi elbette, en uygunu olurdu. Ancak, araştırma çabasının sınırı yoktur. Bu anlamdaki niyetimi yansıtan bu yazının, yönetici­lerimiz tarafından anlayışla karşılana­cağından hiç kuşku duymuyorum.
İTÜ gibi köklü ve güçlü bir kurum her konunun özgürlük içinde olabildi­ğince geniş biçimde tartışılmasından kaçınamaz. Tartışmalar sonucunda, ge­rekiyorsa daha önceden alınmış karar­ların değiştirilmesi ise bir zayıflık değil, erdemli bir davranışın ifadesi olur. Niçin yabancı dille öğretim?
Yabancı dilin önemini kimse yad­sımıyor (Ancak, yabancı dil bilmenin ne anlama geldiği konusunda gerçek­çi biçimde anlaşan yok. Yabancı dil bilmek, okuyabilmek mi? Yazabilmek mi? Konuşabilmek mi? Hepsi mi?). Gerçekten günümüzde yabancı dil ve özellikle ingilizce öğrenilmesi maz bir zorunluluk haline gelmiştir. Japon Bankasından Akıra Namba-ra'nın bu konudaki özet görüşü ise şudur: Uluslararası dil İngilizce'dir, daha doğrusu bozuk İngilizce " (1).
Bu gelişmeler karşısında, ülkemiz­de yabancı-dil öğretimi için, örnek aldı­ğımız hiçbir ülkede görülmemiş yaban­cı dille öğretim yöntemi alabildiğine yaygınlaşmaktadır. Bu yöntemi eleşti­renlere ise doğrudan eleştirileri yanıtla­mak yerine, sanki karşıtı öne sürülü-yormuş gibi ısrarla, yabancı dil bilme­nin önemi üzerinde görüşler ileri sürü­lerek yabancı dil öğretimine karşı çık­ma suçlaması yapılmakta ve böylece konu saptırılmaktadır. Bir başka saptır­ma da, bilimi geliştirmeden Türkçe'nin geliştirilemeyeceği görüşüne dayandı­rılmaktadır. Sanki karşıtını söyleyen varmış gibi ve sanki önce bilimini ya­bancı dille geliştirmiş sonradan kendi dilini bilim dili haline getirmiş bir ülke varmış gibi. Üstelik Avrupa'da ancak Rönesans öncesi ortak bilim ve sanat dili olan Latinceden ulusal dillere geçil­mesine paralel olarak bilim ve sanatta atılım sağlanmış olduğunu unutarak.
Kimilerine göre, hem de bilim ada­mı olmak iddiasındaki kimilerine göre de, zaten Türkçe öğretim ve bilim dili olarak yetersizdir. Dolayısıyla yabancı dille öğretim ve bilim yapmaktan baş­ka çare bulunmamaktadır. Bu sav çok haksız ve tutarsızdır. Çünkü dil yeter­sizliği değil, bir dilin bilimsel olarak güçlendirilip, güçlendirilmemesi, işlen­meyen bir dilin gelişmeyip zayıflaması, giderek evde ve sokakta basit bildiri şimler için kullanılan kısıtlı dil haline dönüşmesi gerçeğidir söz konusu olan. Aslında böyle bir saptamaya dayana­rak, bu saygıdeğer bilim adamları ya­bancı dille öğretimi önermek yerine Türkçe'yi bilim dili olarak güçlendirme sorumluluğunun gereğini yerine getir­mek durumundadırlar. Kaldı ki, bilim etiği açısından bilimcinin, öncelikle kendi toplumuna sorumluluğu gereği bilim üretme yanında, toplumun bili­me yakınlaşmasını sağlamak üzere dili geliştirmek, dilin anlatım olanaklarını güçlendirmek, dili işleyerek düşünsel gelişimin canlanmasına katkı sağlamak gibi önemli bir görevi bulunmaktadır. Öğretim hangi dille yapılmalı?
Öğretim dilinin Türkçe olması, öğ­retimin amacının doğal gereğidir. Çün­kü yükseköğretimde öğretimin amacı, • ilgili alanın temel kavramlarını özüm-setmek, yaratıcı düşünce üretme yete­neğini kazandırabilmek ve esas olarak öğrenmeyi öğretmektir.
Öğrenim olayının temelinde dü­şünme vardır. Düşünmenin temel ara­cı da dildir. Karmakarışık, zayıf bir dille tutarlı, duru bir düşünceye varıl­ması, soyut kavramların, öğrenmenin yönteminin kavraması olası mıdır? Değildir. Çünkü yaratıcı ve derin dü­şünceler ancak dil olanağının zengin­liği ve gücü sayesinde geliştirilebilir. Yabancı dil öğretmek gibi ek bir ama­cı da devreye sokarak, yani henüz öğ­renilme süreci yaşanan bir dilin, öğre- \ tim dili olarak benimsenmesi suretiyle \ sağlıklı bir öğretimin gerçekleştirilebi­leceğini anlamak olanaksızdır. Hele hem öğretim elemanlarının hem öğ­rencilerin Türk olduğu bir ortamda yabancı dille öğretim, en hafif deyimi arayarak söyleyeyim, doğal değildir yapaylıktan da ötede bir tuhaflıktır. Yabancı dille öğretim denilen böyle bir yöntemle öğrencilerin en azından bir ara dönemde anlama ve anlatma­da yetersiz kaldıkları anadilleriyle gösterecekleri başarıdan daha düşük bir başarıyla yetinmek durumuna düştükleri gözlemlerle saptanmış bir gerçektir. Bu öğrencilerden çoğunun bu engeli aşamayarak uzun süre dil kısıtlılığının getirdiği zorunlu bir ez­berci öğrenmeye itildikleri görülmüş­tür. Kısaca öğretimdeki temel araç olan dile egemen olunduğu ölçüde yaratıcı düşünceler geliştirilmesi ola­sıdır. Yeterli düzeyde bilinmeyen bir dille (o dilin gerçek olanakları çok ge- niş olsa bile) kavramlar, düşünceler bulanıktır ve olsa olsa sınırlı bilgiler özümsenmeden ezberlenebilir (2).
Günümüzde yabancı dille öğretim yapan kimi yükseköğretim kurumla­rında, konuların anlatılma yerine, ki­tapların okunmasının yeğlendiği, ya Türkçe bir soru üzerine Türkçe anlatıl­maya başlandığı ya da sınırlı bilgilerin ezberletilmesi yoluna gidildiği bilin­mektedir. Öte yandan öğrencilerimiz­den dile yeterince egemen olmadan öğ­retime başlayanlar, öğretim konusu ile birlikte, hatta ondan önce dili anlamaya yönelik dikkatlerini çok kısa süre to-parlayabildiklerini ve sonra dersten koptuklarım bu nedenle sınırlı bilgileri ezberlemekten başka çarelerinin bulun­madığını ifade etmektedirler. Bu sapta­manın doğal sonucu olarak öğrenciler arasında İngilizce bilgisi farkı kaçınıl­maz olarak fırsat eşitliği ilkesinin çiğ­nenmesi sonucunu doğurmaktadır.
Herşeyden önce aracın amaç yeri­ne konulduğu yabancı dille öğretim­de, öğretimin temel amacından uzak-laşılmaktadır. Yabancı dille öğretim bir yabancı dil öğretimi yöntemi ola­rak, herhalde en verimsiz ve en fazla olumsuz yan etkileri olan bir yöntem­dir. Ayrıca ulusal dilin zayıflatılması yoluyla ulusal kültür ve ulusal kimlik açısından ve dilin sokakta konuşulan dil olmanın ötesinde öğretim ve bilim dili olabilmesi bakımından ciddi sa­kıncaları olan yöntemdir. Kültürel et­kiye yönelik olarak, anadili ingilizce olanların görüşü; "İngilizce evrensel dil olma yolunda ilerliyorsa, bunun sonucu bellidir; İngilizce konuşulan ülkelerin kültürleri egemenlik sağlaya-caktır" şeklindedir. Mümtaz Soysalın ifadesi ile bu gerçek şudur: "Yabancı dil öğrenmenin kaçınılmaz bir gerekli­lik haline gelmiş olması anadili koru­ma, geliştirme ve yüceltme diye ulusal bir ödev yaratmıştır. Yoksa, yalnız Türkçe değil, Türkçe'yle birlikte bütün bir kimlik de kaybolup gidecek../'
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Fransa, İsviçre, Almanya, İsveç, Hollan- da, Danimarka, İtalya, Japonya, İspan-ya, Kore, Peru, Makedonya, İsrail, Yu-î nanistan gibi bir çok ülkede yabancı dil­le öğretim uygulanmamakta, herhalde böyle bir uygulama akla bile getirilme­mektedir. Ancak bu ülkelerde bir değil bir çok yabancı dil öğretilmektedir. Kul­landıkları yöntemlerde sır değildir. Bu yöntemler üzerinde niçin kafa yormadı­ğımız, gerçekten ciddi bir sorudur. Eti­yopya, Mısır, Pakistan ve Tayvan üni­versitelerinin bazılarında İngilizce öğre­tim yapılan ülkelerdendir (3).
İTÜ'nün konumu
1773'de kurulan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, İTÜ'nün kökeni olarak kabul edilir. Bu kurum aynı za­manda ülkemizde çağdaş eğitimde öğretim dili olarak Türkçe'nin kulla­nılmasının öncüsüdür.
İTÜ, 1773'de Mühendishane-i Bah­ri-i Humayun'da başlatılan Türkçe öğ­retimin sürdürülmesini çok önemli bir misyon olarak benimsemiştir. Türkçe öğretim geleneğini günümüze kadar sürdüren İTÜ, bugün mühendislik alanında varolan Türkçe terimleri ge­liştirmiş, Türkçe yayınların başlıca sa­hibi olmuştur.
Öğretim dilinin Türkçe olması, İTÜ için öğretimin gereği açısından tartış­masız bir doğru, özenle sürdürülmesi gereken yaşamsal bir görevdir. Bu ne­denle, İTÜ son 15 yılda İngilizce öğreti­me geçiş baskılarına karşın, yükseköğ­retim kanununa ilişkin görüş ve öneri­lerde Türkçe öğretim esasını belirtmiş ve benimsemiştir. Örneğin YÖK'e ve Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderilen ve kamuoyuna açıklanan Mayıs 1990rf tarihli "İTÜ Sena tosu'nün Yükseköğret tim Kanunu ile İlgili Görüş ve Önerile­ri" başlıklı belgenin ilkeler bölümünün 4. maddesi şöyledir: "Öğretim dili Türkçe olmalıdır. Bu ilkeye uyulması öğretimin etkinliği, Türkçe'nin bilim dili olarak gelişip zenginleşmesi, ulu­sal kültürün güçlenmesi bakımların­dan zorunludur. Ancak öğretim Türk­çe yapılırken, öğrencilere yeterli dü­zeyde yabancı dil, özellikle İngilizce öğretilmesi için her türlü düzenlemeler yapılabilmeli ve çaba gösterilmelidir..." Şubat 1996'da Cumhurbaşkanlığına, Üniversitemiz Senatosu'nun görüşü olarak sunulan "Üniversitelerin Temel Sorunları" başlıklı yazının 5. madde­sinde de aynen "Üniversitelerde eğitim dili mutlaka Türkçe olmalı, fakat öğ­rencilere en az bir yabancı dil öğretil­melidir. Bu uygulama hem eğitimde verimliliği arttıracak, hem de anadili­miz Türkçe'nin bir bilim dili olarak da gelişmesine yardımcı olacaktır. Yaban­cı dil öğretmekle, yabancı dille eğitim kavramları, birbirine karıştırılmamalı­dır" denilmiştir. Bu kararı verenlerin çoğunluğu, bugün yine Senato üyesi olarak görevlerini sürdürmektedirler.
İngilizce başta olmak üzere yabancı dil öğretiminin önem kazanması ve bu konuda, ortaöğretimin yetersizliği ne­deniyle, üniversitelere de görev ve so­rumluluk yüklenmesi karşısında, İTÜ, 1989-1990 öğretim yılından başlayarak "İngilizce Destekli Öğretim" adıyla öz­gün bir çözümü uygulamaya başlamış­tır. Bu öğretim yalın ve sağlam bir ilke­ye dayanmaktadır: "Öğretimi Türkçe olarak yürütürken, yeterli düzeyde İn­gilizce öğretmek". İngilizce Destekli Öğretim, doğru bir temele dayanarak başlatılmasına karşın, uygulamada bir çok yönden aksamıştır. Aslında, özgün bir yöntemin oturtulması, gelişmeleri izleyip, saptanan aksamaların düzeltil­mesi biçiminde bir süreç sonunda ger­çekleştirilebilir. İngilizce Destekli Öğre­timde bu gereğin yerine getirildiğini söylemek güçtür. Bu öğretimle ilgili olarak yapılmış olan anketler, öğrenci­lerin yüzde 66'sının bu uygulamadan memnun olduklarını ve amaçlar doğ rultusunda katkılar ve faydalar sağla­dıklarını göstermektedir. Kısacası İngi­lizce Destekli Öğretim, uygulamada ek­siklik ve yanlışlıkları olan, fakat iyileşti-rilebilir bir yöntem niteliğini taşımakta­dır. Gerçekten "İTÜ Yabancı Dil Eğiti­mi Geliştirme Projesi Stratejik Pla-nı"nda, "İ.D.Ö. neden başarısız?' başlı­ğı altında belirtilen: 1) Program bütün-lüğünü zorlaması, 2) Öğrencilere ek yük olarak görülmesi ve 3) Ayrılma im­kanı olması" gibi hususlar, İ.D.Ö’nün iyileştirilmesi yerine, yürürlükten kal­dırılmasının gerektiğine inandırmaktan uzaktır.
Yüzde 30 İngilizce öğretim üzerine görüşler
Yukarıdaki açıklamaların ışığında Senatomuzun kararı ile ilgili bazı gö­rüşlerimi dile getirmek istiyorum.
1. İngilizce Destekli ÖğretiminTürkçe öğretim ilkesine dayanmasınakarşın, yeni uygulama yabancı dilleöğretim kapsamındadır. Gerçekten butür bir uygulama, ilgili YÖK yönetme­liklerinde "kısmi yabancı dille öğre­tim" olarak adlandırılmaktadır. Örnekalındığı anlaşılan Gazi Üniversite­sinde yapılanın adı da hem resmi bel­gelerde hem de Rektörlüğümüzün"İTÜ Yabancı Dil Eğitimi GeliştirmeProjesi Stratejik Planı"nda, "kısmi ya­bancı dille eğitim" olarak belirtilmek­tedir. Bu bağlamda İTÜ'nün Türkçeöğretim misyonunun zedeleneceğinidüşünmemek elde değildir.
Öte yandan yüzde 30 İngilizce öğ­retimin gelecek yıllarda daha yüksek oranlarda İngilizce öğretime dönüş-memesinin ilkesel dayanağı yoktur. Nitekim Sayın Rektörümüzün Ocak 1997 tarihli 2 sayılı "Nokta Dergi­sinde verilen görüşlerinde "İstanbul Teknik Üniversitesi zorunlu İngilizce hazırlık sınıflarını organize etmek, zo­runlu ve seçmeli derslerin yüzde 30'unu İngilizce dilinde yapma yete­neğine sahip bir Üniversite olarak..." deyiminden de, yabancı dille öğretim yapma yeteneğimizin yüzde 30'la sı­nırlı bulunduğu, yeteneğimizin geliş­mesi ölçüsünde bu oranın arttırılabile-ceği gibi anlamlar çıkarılabilmektedir.
2. Yüzde 30 Yabancı dille öğretimleüniversitemizin öğrenci tercihlerinde şu
andaki 3. ve 4. sıradan, ilk sıraya çıkma­sı başlıca beklentilerden biridir. Bu bek­lentinin gerçekleşmesi çok güçtür. Çün­kü öğrenciler yabancı dille öğretim ve bu yöntemin sağladığı yabancı dil öğre- timi olanağını temel ölçüt alıyorlarsa, yüzde 100 yabancı dille öğretim yapan1 kurumlar yerine niçin yüzde 30 yabancı dille öğretim yapanı tercih etsinler? Bu mantıkla, 19 Şubat 1997 tarihli Milliyet gazetesinde Abbas Güçlü, "Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ yabancı dille öğretim yapıyor. Hacettepe ve İTÜ ise hazırlık sınıfından sonra yabancı dil destekli Türkçe eğitim yapıyor. Hangi mezunla­rın daha iyi yabancı dil bildiğinin takdi­rini sizlere bırakıyorum..." ifadesini kul­lanmaktadır. Sorun yüzde 100'ün, yüzde 30'dan büyük olduğu noktasına gel­mektedir. Yeni uygulamayla puanları­mızda genel bir yükselme olabilir. Ama sıraları atlayarak birinciliğe yükselme beklentisinin gerçekleşmesi olasılığı çok zayıftır. Çünkü tercih konusunda Boğa­ziçi Üniversitesi Rektörü Üstün Ergü-der'in "İyi eğitim arayan öğrenci ve veli­lerin 'Boğaziçi' tercihleri refleks olmak­tan çıkmaktadır..."(4) sözleri ile ifade et­tiği bir "refleks"in anlamlı ve sağlıklı öl­çütlere dayalı davranışlara dönüştürül­mesi kolay değildir. Kaldı ki, sözünü et­tiğim ölçütler yabancı dille öğretimin dı­şında özenle saptanması gereken öğreti­mi etkinleştirecek ölçütlerdir.
Kısacası, korkarım ki, birinci olma beklentisi gerçekleşmeyecek ve bu olaydan öğretimimiz ve tarihi geçmi- simizden gelen misyonumuz ile haklı olarak kazanmış olduğumuz kaliteli öğretim yapan kurum olma ünümüz gereksiz yere yara alacaktır.
3. Aslında İngilizce ile yüzde 30 öğ­retim kararı, doğal karar sürecinde bir kısa devre niteliğindedir. Çünkü bu konu öğretime ilişkin bir dizi karar ko­nusu içinde, başlıklardan birisi olsa bi­le, birincisi değildir. Çünkü eğitimle il­gili olarak daha öncelikli sorunlar var­dır. Köklü değişimlere yönelik kararla­rın sağlam temellere dayandırılması için gereksiz aceleye girmeksizin, te­mel hedeflerin gözden geçirilmesi ve stratejik planlamanın yapılmasıyla baş­layıp, ders planları ve içerikleri konu­sunda yeni düzenlemeler yapılmasıyla

süren bir çalışma öncelikli ve zorunlu­dur. Böyle bir çalışma, aynı zamanda yüzde 30 İngilizce olayının değerlendi­rilmesine bir altlık oluşturacaktır. En basitinden toplam kredi sayısındaki değişimin, İngilizce verilecek derslerin kredi sayısını değiştireceği, 180 kredi için 54 olan İngilizce kredisi, 150 kredi için 45'e düşecektir. Böylece ortaya çı­kan yüzde 20 oranındaki fark önemli değil midir? Öte yandan, azalan kredi­lerle birlikte, doğrudan İngilizce dil dersi olarak öngörülen derslerle birlik­te düşünüldüğünde, İngilizce Destekli Öğretimin öğrenci için ek yük olarak görülmesi sakıncası büyük ölçüde gi­derilmiş olmayacak mıdır?
Konumuza ve işin özüne dönersek; yabancı dilin olmazsa olmaz düzeyin­de önem kazandığı, etkinliğini büyük bir hızla arttırdığı günümüzde çözüm yabancı dille öğretim değil, özenle ge­liştirilmiş etkin bir Türkçe öğretimdir. Aslında yabancı dilin doğru dürüst öğ-renilebilmesinin gereği de budur. Çün­kü Türkçesi yeterli olmayanın öğrendi­ği yabancı dil de, kaçınılmaz olarak, yarım yamalak olacaktır.
Bu yaşamsal konuda, görüşlerinin alınmamış olmasının burukluğunu duyumsayan öğretim elemanlarının az olmadığı kanısını taşıyorum. Üni­versitemizin geleceği bakımından ya­şamsal önem taşıyan bu kararın yeni­den gözden geçirilmesi uygun görül­düğü takdirde, burukluklar giderilmiş olacak ve üniversitemizi yüceltmemi­zin ön koşulu olan birliktelik bilinci ve coşkusunun pekiştirilmesi sağlana­caktır. Çağrımı, umutla yöneticileri­mizin dikkatlerine sunuyorum.

l Naisbitt}., Aubrdenc P., "Megatrend 2000, Büyük Yönelimler" S.132, Fon//Ym/. 1991.
2. Evren G., "Yabana Dil ile ÖğretiminYükseköğretim Bağlamında Değerlendirilmesi",İnşaat Mühendisleri Odası, Türkiı/e İnşaatMühendisliği XI. Teknik Kongresi BildirilerKitabı, Il.Cilt, S. 1025-1035,1991.
3. The World of Learuiug 1996, EuropaPııblications Ltd.
4. Ergüdcr Ü., "Nasıl Bir Boğaziçi İstiı/ornz?",Boğaziçi Dergisi, B.Ü. Mezunları DerneğiYayını, 5.3(1 Yaz 91.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.