Güngör EVREN (Prof.Dr. 62 İnş)
Bilim adamları yabancı dille öğretimi önermek yerine, Türkçe'yi bilim dili olarak güçlendirme sorumluluğunun gereğini yerine getirmek durumundadırlar. Kaldı ki, bilim etiği açısından bilimcinin, öncelikle kendi toplumuna sorumluluğu gereği bilim üretme yanında, toplumun bilime yakınlaşmasını sağlamak üzere dili geliştirmek, dilin anlatım olanaklarını güçlendirmek, dili işleyerek düşünsel gelişimin canlanmasına katkı sağlamak gibi önemli bir görevi bulunmaktadır.
Senatomuz 7 Aralık 1996 tarihinde yapılan 227. toplantısında önümüzdeki öğretim yılından itibaren lisans öğretiminin yüzde 30 oranında İngilizce olmasını kararlaştırmış bulunmaktadır.
Bu vazıda Senatomuzun bu kararı
üzerindeki görüşlerimi dile getirmek istiyorum. Çünkü öğretim diline ilişkin bu kararın İTÜ için yaşamsal bir .önem taşıdığına inanıyorum.
Karar alınmış bir konuyu gündeme getirmenin yararsız olduğu kanısında değilim. Görüşlerin karar aşamasından önce belirtilebilmesi elbette, en uygunu olurdu. Ancak, araştırma çabasının sınırı yoktur. Bu anlamdaki niyetimi yansıtan bu yazının, yöneticilerimiz tarafından anlayışla karşılanacağından hiç kuşku duymuyorum.
İTÜ gibi köklü ve güçlü bir kurum her konunun özgürlük içinde olabildiğince geniş biçimde tartışılmasından kaçınamaz. Tartışmalar sonucunda, gerekiyorsa daha önceden alınmış kararların değiştirilmesi ise bir zayıflık değil, erdemli bir davranışın ifadesi olur. Niçin yabancı dille öğretim?
Yabancı dilin önemini kimse yadsımıyor (Ancak, yabancı dil bilmenin ne anlama geldiği konusunda gerçekçi biçimde anlaşan yok. Yabancı dil bilmek, okuyabilmek mi? Yazabilmek mi? Konuşabilmek mi? Hepsi mi?). Gerçekten günümüzde yabancı dil ve özellikle ingilizce öğrenilmesi maz bir zorunluluk haline gelmiştir. Japon Bankasından Akıra Namba-ra'nın bu konudaki özet görüşü ise şudur: Uluslararası dil İngilizce'dir, daha doğrusu bozuk İngilizce " (1).
Bu gelişmeler karşısında, ülkemizde yabancı-dil öğretimi için, örnek aldığımız hiçbir ülkede görülmemiş yabancı dille öğretim yöntemi alabildiğine yaygınlaşmaktadır. Bu yöntemi eleştirenlere ise doğrudan eleştirileri yanıtlamak yerine, sanki karşıtı öne sürülü-yormuş gibi ısrarla, yabancı dil bilmenin önemi üzerinde görüşler ileri sürülerek yabancı dil öğretimine karşı çıkma suçlaması yapılmakta ve böylece konu saptırılmaktadır. Bir başka saptırma da, bilimi geliştirmeden Türkçe'nin geliştirilemeyeceği görüşüne dayandırılmaktadır. Sanki karşıtını söyleyen varmış gibi ve sanki önce bilimini yabancı dille geliştirmiş sonradan kendi dilini bilim dili haline getirmiş bir ülke varmış gibi. Üstelik Avrupa'da ancak Rönesans öncesi ortak bilim ve sanat dili olan Latinceden ulusal dillere geçilmesine paralel olarak bilim ve sanatta atılım sağlanmış olduğunu unutarak.
Kimilerine göre, hem de bilim adamı olmak iddiasındaki kimilerine göre de, zaten Türkçe öğretim ve bilim dili olarak yetersizdir. Dolayısıyla yabancı dille öğretim ve bilim yapmaktan başka çare bulunmamaktadır. Bu sav çok haksız ve tutarsızdır. Çünkü dil yetersizliği değil, bir dilin bilimsel olarak güçlendirilip, güçlendirilmemesi, işlenmeyen bir dilin gelişmeyip zayıflaması, giderek evde ve sokakta basit bildiri şimler için kullanılan kısıtlı dil haline dönüşmesi gerçeğidir söz konusu olan. Aslında böyle bir saptamaya dayanarak, bu saygıdeğer bilim adamları yabancı dille öğretimi önermek yerine Türkçe'yi bilim dili olarak güçlendirme sorumluluğunun gereğini yerine getirmek durumundadırlar. Kaldı ki, bilim etiği açısından bilimcinin, öncelikle kendi toplumuna sorumluluğu gereği bilim üretme yanında, toplumun bilime yakınlaşmasını sağlamak üzere dili geliştirmek, dilin anlatım olanaklarını güçlendirmek, dili işleyerek düşünsel gelişimin canlanmasına katkı sağlamak gibi önemli bir görevi bulunmaktadır. Öğretim hangi dille yapılmalı?
Öğretim dilinin Türkçe olması, öğretimin amacının doğal gereğidir. Çünkü yükseköğretimde öğretimin amacı, • ilgili alanın temel kavramlarını özüm-setmek, yaratıcı düşünce üretme yeteneğini kazandırabilmek ve esas olarak öğrenmeyi öğretmektir.
Öğrenim olayının temelinde düşünme vardır. Düşünmenin temel aracı da dildir. Karmakarışık, zayıf bir dille tutarlı, duru bir düşünceye varılması, soyut kavramların, öğrenmenin yönteminin kavraması olası mıdır? Değildir. Çünkü yaratıcı ve derin düşünceler ancak dil olanağının zenginliği ve gücü sayesinde geliştirilebilir. Yabancı dil öğretmek gibi ek bir amacı da devreye sokarak, yani henüz öğrenilme süreci yaşanan bir dilin, öğre- \ tim dili olarak benimsenmesi suretiyle \ sağlıklı bir öğretimin gerçekleştirilebileceğini anlamak olanaksızdır. Hele hem öğretim elemanlarının hem öğrencilerin Türk olduğu bir ortamda yabancı dille öğretim, en hafif deyimi arayarak söyleyeyim, doğal değildir yapaylıktan da ötede bir tuhaflıktır. Yabancı dille öğretim denilen böyle bir yöntemle öğrencilerin en azından bir ara dönemde anlama ve anlatmada yetersiz kaldıkları anadilleriyle gösterecekleri başarıdan daha düşük bir başarıyla yetinmek durumuna düştükleri gözlemlerle saptanmış bir gerçektir. Bu öğrencilerden çoğunun bu engeli aşamayarak uzun süre dil kısıtlılığının getirdiği zorunlu bir ezberci öğrenmeye itildikleri görülmüştür. Kısaca öğretimdeki temel araç olan dile egemen olunduğu ölçüde yaratıcı düşünceler geliştirilmesi olasıdır. Yeterli düzeyde bilinmeyen bir dille (o dilin gerçek olanakları çok ge- niş olsa bile) kavramlar, düşünceler bulanıktır ve olsa olsa sınırlı bilgiler özümsenmeden ezberlenebilir (2).
Günümüzde yabancı dille öğretim yapan kimi yükseköğretim kurumlarında, konuların anlatılma yerine, kitapların okunmasının yeğlendiği, ya Türkçe bir soru üzerine Türkçe anlatılmaya başlandığı ya da sınırlı bilgilerin ezberletilmesi yoluna gidildiği bilinmektedir. Öte yandan öğrencilerimizden dile yeterince egemen olmadan öğretime başlayanlar, öğretim konusu ile birlikte, hatta ondan önce dili anlamaya yönelik dikkatlerini çok kısa süre to-parlayabildiklerini ve sonra dersten koptuklarım bu nedenle sınırlı bilgileri ezberlemekten başka çarelerinin bulunmadığını ifade etmektedirler. Bu saptamanın doğal sonucu olarak öğrenciler arasında İngilizce bilgisi farkı kaçınılmaz olarak fırsat eşitliği ilkesinin çiğnenmesi sonucunu doğurmaktadır.
Herşeyden önce aracın amaç yerine konulduğu yabancı dille öğretimde, öğretimin temel amacından uzak-laşılmaktadır. Yabancı dille öğretim bir yabancı dil öğretimi yöntemi olarak, herhalde en verimsiz ve en fazla olumsuz yan etkileri olan bir yöntemdir. Ayrıca ulusal dilin zayıflatılması yoluyla ulusal kültür ve ulusal kimlik açısından ve dilin sokakta konuşulan dil olmanın ötesinde öğretim ve bilim dili olabilmesi bakımından ciddi sakıncaları olan yöntemdir. Kültürel etkiye yönelik olarak, anadili ingilizce olanların görüşü; "İngilizce evrensel dil olma yolunda ilerliyorsa, bunun sonucu bellidir; İngilizce konuşulan ülkelerin kültürleri egemenlik sağlaya-caktır" şeklindedir. Mümtaz Soysalın ifadesi ile bu gerçek şudur: "Yabancı dil öğrenmenin kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiş olması anadili koruma, geliştirme ve yüceltme diye ulusal bir ödev yaratmıştır. Yoksa, yalnız Türkçe değil, Türkçe'yle birlikte bütün bir kimlik de kaybolup gidecek../'
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Fransa, İsviçre, Almanya, İsveç, Hollan- da, Danimarka, İtalya, Japonya, İspan-ya, Kore, Peru, Makedonya, İsrail, Yu-î nanistan gibi bir çok ülkede yabancı dille öğretim uygulanmamakta, herhalde böyle bir uygulama akla bile getirilmemektedir. Ancak bu ülkelerde bir değil bir çok yabancı dil öğretilmektedir. Kullandıkları yöntemlerde sır değildir. Bu yöntemler üzerinde niçin kafa yormadığımız, gerçekten ciddi bir sorudur. Etiyopya, Mısır, Pakistan ve Tayvan üniversitelerinin bazılarında İngilizce öğretim yapılan ülkelerdendir (3).
İTÜ'nün konumu
1773'de kurulan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, İTÜ'nün kökeni olarak kabul edilir. Bu kurum aynı zamanda ülkemizde çağdaş eğitimde öğretim dili olarak Türkçe'nin kullanılmasının öncüsüdür.
İTÜ, 1773'de Mühendishane-i Bahri-i Humayun'da başlatılan Türkçe öğretimin sürdürülmesini çok önemli bir misyon olarak benimsemiştir. Türkçe öğretim geleneğini günümüze kadar sürdüren İTÜ, bugün mühendislik alanında varolan Türkçe terimleri geliştirmiş, Türkçe yayınların başlıca sahibi olmuştur.
Öğretim dilinin Türkçe olması, İTÜ için öğretimin gereği açısından tartışmasız bir doğru, özenle sürdürülmesi gereken yaşamsal bir görevdir. Bu nedenle, İTÜ son 15 yılda İngilizce öğretime geçiş baskılarına karşın, yükseköğretim kanununa ilişkin görüş ve önerilerde Türkçe öğretim esasını belirtmiş ve benimsemiştir. Örneğin YÖK'e ve Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderilen ve kamuoyuna açıklanan Mayıs 1990rf tarihli "İTÜ Sena tosu'nün Yükseköğret tim Kanunu ile İlgili Görüş ve Önerileri" başlıklı belgenin ilkeler bölümünün 4. maddesi şöyledir: "Öğretim dili Türkçe olmalıdır. Bu ilkeye uyulması öğretimin etkinliği, Türkçe'nin bilim dili olarak gelişip zenginleşmesi, ulusal kültürün güçlenmesi bakımlarından zorunludur. Ancak öğretim Türkçe yapılırken, öğrencilere yeterli düzeyde yabancı dil, özellikle İngilizce öğretilmesi için her türlü düzenlemeler yapılabilmeli ve çaba gösterilmelidir..." Şubat 1996'da Cumhurbaşkanlığına, Üniversitemiz Senatosu'nun görüşü olarak sunulan "Üniversitelerin Temel Sorunları" başlıklı yazının 5. maddesinde de aynen "Üniversitelerde eğitim dili mutlaka Türkçe olmalı, fakat öğrencilere en az bir yabancı dil öğretilmelidir. Bu uygulama hem eğitimde verimliliği arttıracak, hem de anadilimiz Türkçe'nin bir bilim dili olarak da gelişmesine yardımcı olacaktır. Yabancı dil öğretmekle, yabancı dille eğitim kavramları, birbirine karıştırılmamalıdır" denilmiştir. Bu kararı verenlerin çoğunluğu, bugün yine Senato üyesi olarak görevlerini sürdürmektedirler.
İngilizce başta olmak üzere yabancı dil öğretiminin önem kazanması ve bu konuda, ortaöğretimin yetersizliği nedeniyle, üniversitelere de görev ve sorumluluk yüklenmesi karşısında, İTÜ, 1989-1990 öğretim yılından başlayarak "İngilizce Destekli Öğretim" adıyla özgün bir çözümü uygulamaya başlamıştır. Bu öğretim yalın ve sağlam bir ilkeye dayanmaktadır: "Öğretimi Türkçe olarak yürütürken, yeterli düzeyde İngilizce öğretmek". İngilizce Destekli Öğretim, doğru bir temele dayanarak başlatılmasına karşın, uygulamada bir çok yönden aksamıştır. Aslında, özgün bir yöntemin oturtulması, gelişmeleri izleyip, saptanan aksamaların düzeltilmesi biçiminde bir süreç sonunda gerçekleştirilebilir. İngilizce Destekli Öğretimde bu gereğin yerine getirildiğini söylemek güçtür. Bu öğretimle ilgili olarak yapılmış olan anketler, öğrencilerin yüzde 66'sının bu uygulamadan memnun olduklarını ve amaçlar doğ rultusunda katkılar ve faydalar sağladıklarını göstermektedir. Kısacası İngilizce Destekli Öğretim, uygulamada eksiklik ve yanlışlıkları olan, fakat iyileşti-rilebilir bir yöntem niteliğini taşımaktadır. Gerçekten "İTÜ Yabancı Dil Eğitimi Geliştirme Projesi Stratejik Pla-nı"nda, "İ.D.Ö. neden başarısız?' başlığı altında belirtilen: 1) Program bütün-lüğünü zorlaması, 2) Öğrencilere ek yük olarak görülmesi ve 3) Ayrılma imkanı olması" gibi hususlar, İ.D.Ö’nün iyileştirilmesi yerine, yürürlükten kaldırılmasının gerektiğine inandırmaktan uzaktır.
Yüzde 30 İngilizce öğretim üzerine görüşler
Yukarıdaki açıklamaların ışığında Senatomuzun kararı ile ilgili bazı görüşlerimi dile getirmek istiyorum.
1. İngilizce Destekli ÖğretiminTürkçe öğretim ilkesine dayanmasınakarşın, yeni uygulama yabancı dilleöğretim kapsamındadır. Gerçekten butür bir uygulama, ilgili YÖK yönetmeliklerinde "kısmi yabancı dille öğretim" olarak adlandırılmaktadır. Örnekalındığı anlaşılan Gazi Üniversitesinde yapılanın adı da hem resmi belgelerde hem de Rektörlüğümüzün"İTÜ Yabancı Dil Eğitimi GeliştirmeProjesi Stratejik Planı"nda, "kısmi yabancı dille eğitim" olarak belirtilmektedir. Bu bağlamda İTÜ'nün Türkçeöğretim misyonunun zedeleneceğinidüşünmemek elde değildir.
Öte yandan yüzde 30 İngilizce öğretimin gelecek yıllarda daha yüksek oranlarda İngilizce öğretime dönüş-memesinin ilkesel dayanağı yoktur. Nitekim Sayın Rektörümüzün Ocak 1997 tarihli 2 sayılı "Nokta Dergisinde verilen görüşlerinde "İstanbul Teknik Üniversitesi zorunlu İngilizce hazırlık sınıflarını organize etmek, zorunlu ve seçmeli derslerin yüzde 30'unu İngilizce dilinde yapma yeteneğine sahip bir Üniversite olarak..." deyiminden de, yabancı dille öğretim yapma yeteneğimizin yüzde 30'la sınırlı bulunduğu, yeteneğimizin gelişmesi ölçüsünde bu oranın arttırılabile-ceği gibi anlamlar çıkarılabilmektedir.
2. Yüzde 30 Yabancı dille öğretimleüniversitemizin öğrenci tercihlerinde şu
andaki 3. ve 4. sıradan, ilk sıraya çıkması başlıca beklentilerden biridir. Bu beklentinin gerçekleşmesi çok güçtür. Çünkü öğrenciler yabancı dille öğretim ve bu yöntemin sağladığı yabancı dil öğre- timi olanağını temel ölçüt alıyorlarsa, yüzde 100 yabancı dille öğretim yapan1 kurumlar yerine niçin yüzde 30 yabancı dille öğretim yapanı tercih etsinler? Bu mantıkla, 19 Şubat 1997 tarihli Milliyet gazetesinde Abbas Güçlü, "Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ yabancı dille öğretim yapıyor. Hacettepe ve İTÜ ise hazırlık sınıfından sonra yabancı dil destekli Türkçe eğitim yapıyor. Hangi mezunların daha iyi yabancı dil bildiğinin takdirini sizlere bırakıyorum..." ifadesini kullanmaktadır. Sorun yüzde 100'ün, yüzde 30'dan büyük olduğu noktasına gelmektedir. Yeni uygulamayla puanlarımızda genel bir yükselme olabilir. Ama sıraları atlayarak birinciliğe yükselme beklentisinin gerçekleşmesi olasılığı çok zayıftır. Çünkü tercih konusunda Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Üstün Ergü-der'in "İyi eğitim arayan öğrenci ve velilerin 'Boğaziçi' tercihleri refleks olmaktan çıkmaktadır..."(4) sözleri ile ifade ettiği bir "refleks"in anlamlı ve sağlıklı ölçütlere dayalı davranışlara dönüştürülmesi kolay değildir. Kaldı ki, sözünü ettiğim ölçütler yabancı dille öğretimin dışında özenle saptanması gereken öğretimi etkinleştirecek ölçütlerdir.
Kısacası, korkarım ki, birinci olma beklentisi gerçekleşmeyecek ve bu olaydan öğretimimiz ve tarihi geçmi- simizden gelen misyonumuz ile haklı olarak kazanmış olduğumuz kaliteli öğretim yapan kurum olma ünümüz gereksiz yere yara alacaktır.
3. Aslında İngilizce ile yüzde 30 öğretim kararı, doğal karar sürecinde bir kısa devre niteliğindedir. Çünkü bu konu öğretime ilişkin bir dizi karar konusu içinde, başlıklardan birisi olsa bile, birincisi değildir. Çünkü eğitimle ilgili olarak daha öncelikli sorunlar vardır. Köklü değişimlere yönelik kararların sağlam temellere dayandırılması için gereksiz aceleye girmeksizin, temel hedeflerin gözden geçirilmesi ve stratejik planlamanın yapılmasıyla başlayıp, ders planları ve içerikleri konusunda yeni düzenlemeler yapılmasıyla
süren bir çalışma öncelikli ve zorunludur. Böyle bir çalışma, aynı zamanda yüzde 30 İngilizce olayının değerlendirilmesine bir altlık oluşturacaktır. En basitinden toplam kredi sayısındaki değişimin, İngilizce verilecek derslerin kredi sayısını değiştireceği, 180 kredi için 54 olan İngilizce kredisi, 150 kredi için 45'e düşecektir. Böylece ortaya çıkan yüzde 20 oranındaki fark önemli değil midir? Öte yandan, azalan kredilerle birlikte, doğrudan İngilizce dil dersi olarak öngörülen derslerle birlikte düşünüldüğünde, İngilizce Destekli Öğretimin öğrenci için ek yük olarak görülmesi sakıncası büyük ölçüde giderilmiş olmayacak mıdır?
Konumuza ve işin özüne dönersek; yabancı dilin olmazsa olmaz düzeyinde önem kazandığı, etkinliğini büyük bir hızla arttırdığı günümüzde çözüm yabancı dille öğretim değil, özenle geliştirilmiş etkin bir Türkçe öğretimdir. Aslında yabancı dilin doğru dürüst öğ-renilebilmesinin gereği de budur. Çünkü Türkçesi yeterli olmayanın öğrendiği yabancı dil de, kaçınılmaz olarak, yarım yamalak olacaktır.
Bu yaşamsal konuda, görüşlerinin alınmamış olmasının burukluğunu duyumsayan öğretim elemanlarının az olmadığı kanısını taşıyorum. Üniversitemizin geleceği bakımından yaşamsal önem taşıyan bu kararın yeniden gözden geçirilmesi uygun görüldüğü takdirde, burukluklar giderilmiş olacak ve üniversitemizi yüceltmemizin ön koşulu olan birliktelik bilinci ve coşkusunun pekiştirilmesi sağlanacaktır. Çağrımı, umutla yöneticilerimizin dikkatlerine sunuyorum.
l Naisbitt}., Aubrdenc P., "Megatrend 2000, Büyük Yönelimler" S.132, Fon//Ym/. 1991.
2. Evren G., "Yabana Dil ile ÖğretiminYükseköğretim Bağlamında Değerlendirilmesi",İnşaat Mühendisleri Odası, Türkiı/e İnşaatMühendisliği XI. Teknik Kongresi BildirilerKitabı, Il.Cilt, S. 1025-1035,1991.
3. The World of Learuiug 1996, EuropaPııblications Ltd.
4. Ergüdcr Ü., "Nasıl Bir Boğaziçi İstiı/ornz?",Boğaziçi Dergisi, B.Ü. Mezunları DerneğiYayını, 5.3(1 Yaz 91.
16 Ekim 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.